Yazar: | Kollektif |
---|---|
İncele: |
Tükendi
Gelince Haber VerYıl 1908… Baltık kıyısındaki Reval Limanı, o gün sıradan bir diplomatik görüşmeden fazlasına sahne olur. İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı II. Nikola, deniz meltemlerinin arasına gizlenmiş büyük bir hesaplaşmayı konuşurlar.
Ne toplar gürler ne de zırhlılar yürür. Ama çizilen haritalar, atılan imzalar kadar keskindir. O masada yemek değil, devletlerin geleceği paylaşılır. Konuşulan konu: Makedonya.
Görünen gerekçe: Reformlar, düzenlemeler, istikrar… Ama meselenin özü çok daha derindir. Zira bu görüşme, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki varlığına artık bir “misafir” muamelesi yapıldığının ilanıdır.
Devlet-i Aliyye, bir vakitler Avrupa siyasetine yön veren kudretli aktör iken, şimdi iki büyük gücün aralarında konuştuğu, hakkında karar aldığı ama fikrine başvurmadığı “konu” hâline gelmiştir.
Reval masasında Osmanlı yoktur. Davet edilmemiştir. Ama haritada yerini almıştır. Çünkü paylaşılmak istenen coğrafyanın tam ortasındadır. Bu yalnızlık, İstanbul’daki hükümette ve halkta derin bir kaygı doğurur.
Bu gelişme, içeride Meşrutiyet ateşini harlar; dışarıda ise devletin yalnızlığını perçinler. Batı, bir bütün hâlinde Osmanlı’yı çevrelerken, Osmanlı ise yönünü Almanya’ya çevirir.
Reval, kâğıt üzerinde geçen bir görüşme değil, tarihin yönünü değiştiren bir işarettir. Bu görüşmeden sadece altı yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Makedonya’yı kurtarma bahanesiyle kurulan masa, sonunda tüm dünyayı ateşe atar. Ve Osmanlı, belki de en ağır bedeli ödeyenlerden biri olur. Tarih, bazen kalın ciltli kitaplarda değil, bir limandaki küçük masada yazılır.
O masada yoksanız, bir gün sizin adınıza birileri karar verir. O yüzden unutmamalı: Kendi geleceğine sahip çıkmayan milletlerin geleceği, başkalarının gündem maddesi olur. İstifadeli okumalar dileriz.